Sevgi deyince nefreti zıddında görürüz. Sanki sevilenden nefret edilmezmiş gibi. Ya da nefret deyince hiç sevgi içermez gibi gelir. Halbuki bu iki duygu madalyonun iki ucu gibidir: birbirinden zıt iki yana bakan ama birbirine diğer her seyden daha yakın olan.
Sevgi de nefret de yoğun duygulardır. Ve yoğun sevginin olduğu bir yerde nefret sahneye girer. Çünkü bu kadar sevmek o kişi tarafından yaralanmayı da bir o kadar büyük yapacaktır. Üstelik yaralanmak için illa büyük bir hayal kırıklığına uğramak da gerekmez. İki insanın arzusu bir noktada doğal olarak farkılaşacaktır. İşte böyle bir noktada sevgi o an için nefrete dönebilir.
Hatta bir ilişki içindeyken arzunuzun sevdiğiniz kişi tarafından karşılanmadığı anlarda, o çok sevdiğiniz noktadan nefret ettiğiniz bir noktaya geçtiğinizi fark edebilirsiniz. Karşınızdakine ‘senden nefret ediyorum’ diye bağırmak istersiniz. Bu o kişiyi seviyor olmanız gerçeğini değiştirmez. Hissettiğiniz nefret o an tetiklendiğiniz durumla alakalı olur.
İşte sevgi ve nefret böyle kol kola ve iç içe ilerleyen iki duygudur. Sevdiğimizden nefret edebilir. Nefret ettiğimizi de sevebiliriz.
Rollo May’ın de dediği gibi ’Sevginin zıddı nefret değil, kayıtsızlıktır’.
Yani asıl bağ kurmamak nefret etmekten geçmez. Bağ kurmamak ve dolayısıyla ilişki kurmamak kayıtsız ve nötr olmaktır.
Comentarios