Travmanın beyindeki etkileri yazısında travma esnasında beyinde neler olduğunu gördük. TSSB’nda ise olayın kendisi yokken bile o stres durumu aktif olur. Hatta bu tehdit durumu sürekli devam ediyormuşçasına stres hormonları salgılanmaya devam eder.
Bu durum anksiyete ve panik gibi bazı psikolojik zorlantılara sebep olabiliyorken kronik olması halinde kişinin bedensel açıdan görece zayıf olan noktalarında daha ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Bu problemlerden bazıları hafıza ve dikkat problemleri ve uyku bozuklukları olarak kendini gösterir.
B. A. Van Der Kolk’un yapmış olduğu bir çalışmada TSSB hastalarına travma hikayelerini yeniden anlattırılmıştır. Hastalar hikayeleri anlatırken beyinleri beyin görüntüleme araçları ile görüntülenmiştir. Sonuçlar hastaların travma hikayelerini anlatırken beyinlerinin sanki o anı yaşıyormuş gibi tepki verdikleri görülmüş. Nöral aktivasyonun(beyin hücreleri olan nöronların aktifliği ve pasifliği) sağ beyinde yüksek olduğu bulunurken sol beyindeki dil işleviyle ilişkili Broca alanındaki nöral aktivasyonun normalden daha düşük seviyede olduğu bulunmuştur. Araştırmacılar bu durumu sağ-sol beynin farklı işlevleri çerçevesinde yorumlamışlar. Sol beyin dil öğrenimiyle hızla gelişmeye başlayan durumları, istatistikleri yorumlayan ve analitiksel olan beyin lobudur. Sağ beyin ise henüz anne karnında iken gelişmeye başlayan ve dil öncesi evrenin gizemli hikayelerini dilden bağımsız olarak duygu olarak barındıran sezgisel, duygusal ve dokunsal nitelikte beyin lobudur. TSSB hastalarının travma hikayesindeki sağ beyin dominantlığı bizlere yaşanılanın ‘kelimelerle anlatılamayacak’ çarpıcılıkta olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla TSSB hastaları travma anını tekrar tekrar yaşıyorlar ve adeta geçmişte kalarak şimdide yaşamakta sıkıntı çekiyorlar. Travma anında kalan hastalar gündelik yaşama karışmakta, pek çok insanın eğlendiği programlardan zevk almakta hatta uğraşmakta oldukları işlere odaklanarak tamamlamakta zorlanıyorlar. Geçmişte travma yaşayarak ağır anıların aşırı uyarılmanın altında ezilen insanların beyninde dile dökülemeyen anılar duygusal yoğunluklarıyla ilk günkü tazeliğiyle, bilinçli kontrolden uzak olarak tekrar tekrar yaşanır ve hipokampüsde (hafıza ile ilgili olan beyin bölümü) düzenli bir şekilde depolanamaz. Netice olarak ise bu travmatik anılar mantık çerçevesinde değerlendirilemez hale gelir imgeler, sesler ve fiziksel algılar olarak duyusal ve duygusal izler olarak varlığını devam ettirtir.
Travma tekrarlı defalar yaşanmaya devam ederse kişideki stres hormonları travmatik anının zihinde daha keskinleşmesine sebep olur. Travmatik anıların yoğunluğu sebebiyle kişinin gündelik yaşam olaylarına harcayacak enerjisi kalmaz. Kişiler travma anında kalırlar ve yaşamakta oldukları anda kalamazlar. Bu durum yaşamın eğlenceli yanlarına odaklanamadıkları için tatmalarına engel olabilir. Kişiler adeta geçmişin travmalarının mahkumları olarak gerçek mahkumların özgürlükten kopuk olmaları gibi şimdiden koparlar.
Bazı araştırmalar bazı TSSB hastalarının travma hikayelerine karşı normalden daha az tepki verdiklerini bulmuşlardır. Bu durumda olan hastalar travma anını ya hiç hatırlamazlar ya da anlatırken herhangi bir duygu hissetmezler. Hastanın kendisini travmadan soyutlayış halini araştırmacılar depersonalizasyon kavramı ile açıklamışlardır. Depersonalizasyon kavramı kişinin kendisiyle ilgili farkındalığını yitirmesi olarak bilinir. Hissizleşmeye benzeyen bu durum TSSB hastaların bir diğer uçta verdiği bir tepki olarak görülmüştür. Araştırmacılar TSSB hastalarında gözlemlenen bu tepki farklılıklarının sebebini kişilerin çocukluklarından getirdikleri farklı başa çıkma stratejilerinin olduğunu ortaya koydular.
Kommentare